Neyin peşinde koştuğumuza ve neye talip olduğumuza göre şekilleniyor hayatımız. Bütün olumlu şartlara rağmen sorunlu bir hayat yahut bütün olumsuz şartlara rağmen başarılarla dolu bir hayatı olabiliyor insanın. Acaba aradaki bu farkın nedeni nedir?
Başarı, şartlar ne olursa olsun ona talip olanların ulaştığı bir sonuçtur. Mesele bu sonuca ulaşmak için verilen mücadeledir. Mesele yoğun bir tutku, azim ve coşku ile bu mücadeleyi bırakmamaktır.
Sabah erkenden uyanmak, sıcak yatağınızdan çıkmak ve kaderinizin peşinde koşmak o günkü başarınızın anahtarıdır. Gerçekten emek verdiğiniz, tutkuyla bağlandığınız hayaller ve onlardan türetilmiş hedefleriniz varsa onlara kavuşmak mümkün. Tutkuyla bağlandığınız hayalleriniz, uğrunda mücadele ettiğiniz hedefleriniz yoksa başarı neden semtinize uğrasın ki.
Hazindir ki kendi hayatının başrol oyuncusu olma fırsatı varken bazılarımız hayat sahnesinin etrafında dolaşır durur. Oyuna dahil olma cesareti göstermez yahut küçük figüranlıklarla yetiniriz. Ve sonra başlarız eleştirilere. Sistem, siyaset, emperyal güçler, yapı sorunları, hak kayıpları, imkansızlıklar...
Oysaki hayatımızın hakikatinin peşine düşmeden, kendimizi bilme merakını gidermeden, kendimizle yüzleşmeden ve tüm bunlar için deli gibi çalışmadan başarmak mümkün değil. Konu ve şartlar ne olursa olsun işin içine girmek ve hayatı bütünü ile yaşamak gerekir. Başarının gerektirdiği bedeli ödeme cesaretini göstermek gerekir. Hayata hakkını vermektir bu.
BAŞARI FARKLI OLMAYI İSTEMEKTİR
Liseli bir genç bayram merasiminde bando takımının önünde bayrak taşıyan kişi olmayı canı gönülden istiyorsa bu ona nasip oluyor bir biçimde. İnsan isterse yoldaki taşları inatla kenara atan adamın davranışını kopyalayabiliyor. Çok zor şartlarda hazırlandığı üniversite sınavının sonucunu gazeteden öğrenince kazanmanın heyecanını avazı çıktığı kadar haykırabiliyor.
Prof. Dr. Yüksel Özdemir Hoca’nın, “Bir Dem Hayat” kitabı,(1) insanın kendinden beklediği oranda başarılı olduğunun canlı kanıtı gibi. Belli ki Yüksel Hoca, Harley Davidson’ın “Hayatınızın hikayesini yazarken kalemi başkasının tutmasına izin vermeyin” sözünden etkilenmiş. Ve kendi hayatını, Erzurum işi yastık kanaviçesi işler gibi yazıya nakşetmiş.
Erzurum’un Horasan İlçesi’nde doğan, sekiz çocuklu bir ailenin evladı olarak yetişen, Atatürk Üniversitesi Fizik Bölümünü birincilikle bitirdikten sonra araştırma görevlisi olup Foton fiziği alanındaki araştırmasıyla doktorasını tamamlayan Hoca; atom ve molekül fiziği alanında doçent ve profesör olmuş. Kitapları, bilimsel makaleleri ve ödülleri var.
Bir Dem Hayat; yokluktan, zorluktan, yetimlikten ve umutsuzluktan fizik profesörlüğüne uzanan mücadele dolu bir hayatın serüvenini sade bir dille anlatıyor. İlkokul öğretmeninin; “Senin kafan çalışmıyor. Çoban ol” sözlerine inat hayatın basamaklarında yükselmenin seyridir bu.
Hoca’nın hayatındaki kesitler tanıdık geliyor. Zira aynı coğrafyada benzer kaderleri yaşadık. Ve insan yaşadıklarını kendi yazdığında duygularını birinci ağızdan ve daha derinden aktarabiliyor.
“MÜJDELER OLSUN OĞLUN KAZANDI”
“Kim bilir, belki bizim mahallenin delisi de bendim ... Kimse kolay kolay ket vurmazdı hayallerime. Sessizdim kimine göre, kimine göre beceriksiz, kimine göre ise bir gölge... Hiçbiri değildim aslında, sadece herkesten biraz farklıydım. Belki de beni farklı kılan başaracağıma olan inancımdı...”
Fizik profesörü Hoca, hayatını anlatırken, edebiyat alanındaki maharetini de ortaya koymuş. “... “Fukaralığın, cahilliğin, çaresizliğin umutsuzluğun içinde yoğrulmuş her şey zordur burada, öyle ki doğduğun anda başlar savaşın. Emeklemeye vakit yoktur, koşman gerekir… Fırsat bulduğum her vakit nehir kıyısına koşar, tabiatın nefes akışına ve damarlarından akan coşkulu sulara hayranlıkla bakardım... Düşünme özgürlüğünün tadını çıkarırdım... Neyi aradığımı biliyordum. Bilmek istiyordum. Öğrenmek istiyordum. Bilgi benim için büyük bir tutkuydu...”
Ve asistanlık sınavını kazandığında bu başarıyı mezardaki babasıyla paylaşmanın heyecanıdır insanı ayakta tutan. “Ah babam, dertleri sırtında kambur yapan babam. Müjdeler olsun, oğlun kazandı... Ver elini öpeyim... Bana sarılır mısın yeniden kaybolayım o koca sinende...”
Yaşamın bizden istediği duruşu, eylemi, çabayı göstermeden sadece şikayetçi olmanın, emek vermeden kazanmayı isteme alışkanlığının hızla yayıldığı yeryüzünde bir dem gibi geçen hayatlardan öğreneceklerimiz var.
“Sen farklı olduğunu hissetmeyi unutma, hayat ne kadar kötülük yapsa da onu yaşamanın insanı geliştireceğini bil ve yaşamaktan kaçma! Sevgisiz hayatı anlamak imkânsız! Hayatın bir savaş olduğunu söyleyenler yok olmaya mahkûm, kör ruhlardır.”
(1) Özdemir Yüksel (2022). Bir Dem Hayat. Ey Yayın Evi, Ankara.