Recent Articles

Bize Ne Oluyor?

A+ A-

Günümüz insanı sıkıntılı bir tablo sergiliyor. Gerek kendi iç barışı gerekse yakın ve uzak çevresiyle etkileşimi giderek bozuluyor. Âdeta kendimizden uzaklaşıp başkalaşıyoruz. Öyle ki; insanların kendilerine ve diğerlerine yönelik vahşetleri, günlük alışkanlıklar düzeyine indi. Neden acaba?

İnsanların hangi ihtiyaçları karşılanmıyor, hangi duyguları tatmin olmuyor da çığırından çıkıyor davranışlar? İnsanının temel ihtiyaçlarının giderilmesindeki değişimin analizi, bu soruların cevabı için önemli ipuçları oluşturacaktır. Nitekim temel ihtiyaçlar aynı ama bunların karşılanma biçimleri ve yöntemleri, mevcut dönüşüme paralel olarak değişmiştir. Kısacası, insan ihtiyaçları da hızla insani olmaktan uzaklaşmaktadır.

 İNSANIN İHTİYAÇLARI

 A. Maslow, insanın ihtiyaçlarının hiyerarşik olarak sıralandığını ileri sürmüş, deneylerle de bunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu teori, birçok akademisyen tarafından eleştirilmiştir. Bununla birlikte, ihtiyaçların belirli bir önceliğe göre sıralandığı genel bir kabul görmüştür. Maslow’a göre, kim olursa olsun her insanın ihtiyaçları belirli bir hiyerarşiye göre dizilmiştir. En temelde yeme içme, çoğalma gibi ihtiyaçlar; arkasından barınma, üçüncü sırada korunma, daha sonra sevgi ve son sırada ise kendini gerçekleştirme ihtiyacı yer almaktadır. Teoriye göre bu ihtiyaçlar, bir piramit şeklinde sıralanmaktadır. Piramidin temelinde yer alan temel fizyolojik ihtiyaçlar hemen herkes tarafından karşılanırken, piramidin yukarılarına çıktıkça söz konusu ihtiyacı gideren insanlar da azalmaktadır. Teoriye göre bu ihtiyaçlar önceliklidir, yani biri karşılandıktan sonra diğerine geçilebilir. Şimdi günümüz bilgi insanının temel ihtiyaçlarını, bu teorinin verileri ışığında ele almaya çalışalım. 

Günümüz insanının, içinde bulunduğu yakın ve uzak çevre ile etkileşimini de göz önünde bulundurarak ihtiyaçlarına bakıldığında; insani ihtiyaçları yönlendiren temel dinamiklerde önemli değişimlerin olduğu dikkati çekmektedir. İnsan; kendisinden, duygularından, öz değerlerinden ve yerel kültürel değerlerinden giderek uzaklaşıyor. Özellikle Batılı gelişmiş toplumlarda; insanların maddi ihtiyaçların egemenliği altında âdeta ezildiği, ruhsal bunalımlara girenlerin giderek çoğaldığı bilinen bir gerçektir. Şu hâlde; ihtiyaçlarının nasıl sıralandığını tartıştığımız günümüz insanının yaşam çevresi kuvvetli biçimde değiştiğinden, ihtiyaçların da en azından yön değiştirdiğini söylemek mümkündür. Öyle ki, insani ihtiyaçların sıralaması artık tartışılır hâle gelmiştir. Çünkü tek başına maddi ihtiyaçların insanı mutlu ve uyumlu hâle getirmeye yetmediği giderek daha iyi anlaşılmıştır. Nitekim Maslow’dan sonra ihtiyaçlar konusunda geliştirilen teoriler de bu noktayı kuvvetle vurgulamaktadır. Maslow’un bir piramit biçiminde sıraladığı ve en temel seviyede yer alan ihtiyaç olan yeme, içme ve çoğalma yani cinsellik ihtiyacının günümüzde giderek abartıldığı gözleniyor. 

Öyle ki, abartılı temel ihtiyaçlar normal vücut ihtiyaçlarının ötesine geçmiş olduğundan bir yandan obezite giderek  yaygınlaşan bir hastalık olarak boy gösteriyor; diğer yandan da cinsel ihtiyaçların giderilmesi de giderek doğal olmaktan uzaklaşmıştır. Sonuç olarak, vücudun hayatiyetini sürdürmesi için gerekli olan yeme içme alışkanlığı da cinsellik ihtiyacı da hem biçim hem de yön değiştirmiştir. Oturmuş beslenme kültürü, ayaklanarak yeme içme işini karışık bir oturmamışlığa sürüklemiştir. Dolayısıyla her insanın doğal olarak gidermesi gereken bu temel ihtiyaç yine vardır, yine önceliklidir, yine giderilmektedir ama söz konusu ihtiyacın giderilme şekli de günümüzdeki değişim rüzgârından nasibini almıştır. 

Gelelim ikinci sırada yer alan barınma ihtiyacına. Maslow’a göre yeme, içme ve cinsellik ihtiyacını gideren birey; hayatını sürdürmek için barınmalıdır. Başını sokacak bir ev edinmek, bu ihtiyacın günümüzdeki yansımasıdır. Düşünün ki; ağaç kovuklarında toprağa yakın yaşamaktan, günümüzün beton ve demir yığınları içindeki yüksek katlı binalarında topraktan ve doğal olmaktan uzak bir yaşama geçilmiştir. Bu temel insani ihtiyaç da hem yön hem de biçim değiştirmiştir. Dolayısıyla insanların başlarını sokacak bir evleri olsa da bu ihtiyacın gerçekte ne kadar giderildiği tartışılır. Çünkü günümüz insanı doğallığı temsil eden topraktan uzaklaşmıştır. Korunma olarak üçüncü sırada yer alan temel ihtiyacın, bugün doğal bir biçimde giderilmesi de hayal oldu. Günümüz insanı, insanın hayatına mal olabilecek doğal olaylar, afetler, korkunç hayvanlardan korunmak yerine; en çok, hemcinsi olan diğer insanlardan korunma ihtiyacındadır. Nitekim günümüz insanı hem sokakta hem iş yerinde ve hatta evinde kendini güvende hissetmemektedir. 

SEVME SEVİLME VE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME 

Sıra geldi sevgi ihtiyacına. Temel insani ihtiyaçlarının dördüncü sırasında; bireyin sevme, sevilme ve bir yere, bir gruba, değerler sistemine ait olma ihtiyacı yer alıyor. Yer alıyor da; günümüzde sevgi ihtiyacı da değişti. Yalan sevgiler, sanal sevgiler, gerçekte olmayan sevgililer, elektronik ortamlara taşınan aşklar; temel insani duygu olan sevginin de kimyasını bozdu. Kısacası sevgiler ve sevgililer de doğal olmaktan uzaklaştı. Sanal sevgiler, gerçek aşkı ve sevgiyi öteliyor, erteliyor. Nihayet en son sırada yer alan kendini gerçekleştirme ihtiyacı da değişti günümüzde. Kendini gerçekleştirme, normalde her bireyin ulaşamadığı ancak belirli düzeyde insanların erişebildiği bir ihtiyaç seviyesidir. Kişilerin diğer insanlara kendisini anlatmaları; bir etkinlikleri, bir ürünleri ya da bir farklılıkları ile kendilerini ortaya koymaları, bir anlamda topluma mal olmaları ve kendilerini gerçekleştirmeleridir. Günümüz insanı, kendini gerçekleştirmeden çokça uzaklaşmıştır. 

Düşünün ki köy yerinde veya sakin bir kent mahallesinde bir düşküne yardım etmek, bir fakirin elinden tutmak, yaşanan yere bir katkı sağlamak, yoldaki bir taşı kenara almak mutlu kılardı, tatmin ederdi insanları. Doğa ile iç içe olmak yakınlaştırırdı insanları. Ve paylaşmak en büyük erdemdi insanlar için. Başkasına güvenmek, onlardan yardım istemek; en doğal davranışlar arasındaydı. Küçük köy yerinde dilenci bulunmaz, çünkü aç kalan olmazdı. Herkes herkesi bilir, zaten yapılması gerekeni yapardı. Tabii ki çok çalışırdı insanlar. 7’den 70’e herkes bir uğraşın içindeydi. Herkesin bir işi, bir uğraşı, kendisini egemen hissettiği bir yaşam alanı vardı. Belki de en önemlisi, sevgisizlik denizinde yaşıyor günümüz insanı. Ne seviliyor ne seviyor. Yapay görüntülerin, yalancı aşkların, olgunlaşmamış ilişkilerin kurbanı oluyoruz. Aşkımızı ya saklıyor ya da yaşamıyoruz. Bastırılmış duygular sergilenmedikçe; doğal olarak yer altına, sanal âlemlerdeki yapaylığa yöneliyor. Yöneliyor ve böylelikle de “kendisinden” geçiyor günümüz insanı. Sevgisizlik denizinde boğulan, kendisini ifade demeyen, başka yollarla kendisinden ve toplumdan öç almaya çalışan insanların bir eser üreterek, başkalarına bir fayda sağlayarak kendilerini gerçekleştirmeleri de zaten hayal oldu günümüz insanı için. İşte bütün bunlar, âdeta “Bize ne oluyor?” dedirtiyor…