Tanışma faslından sonra aile şirketinin üyelerini dinledik. Dinledik ama her geçen dakika şaşkınlığımız arttı. Zira hepsi de sert bir üslubu benimsemişti ve adeta toplantıyı, gelen danışmanı sorgular biçimde; kendi kurumlarının ne kadar zor, sıkıntılı olduğu ve bu işin içinden nasıl çıkılacağını bilmedikleri mealinde sözler söylüyorlardı. Bu tutum bize, tipik bir satın alma stratejisi gibi geldi. “Muhatabı ne kadar sıkıştırırsan ve ne kadar yorarsan o kadar avantaj. Nasılsa bize muhtaç!” anlayışı hâkimdi sanki. Daha da vahimi, hemen hemen hepsinin mütevazı bir duruş sergilemekte zorlanmasıydı. Konuşmalar sırasında birbirlerine sert sözler kullanmaları, yer yer gerilmeleri de dikkat çekiyordu. Kendilerini, işlerini, kurumlarını ve beklentilerini izah ederken âdeta birbirleri ile yarışıyor, kavga ediyor; daha da önemlisi, danışman olarak bizi sürekli yargılıyorlardı.
Mesela bir gencin şu sözü dikkat çekiciydi: “Bizim bu kadar yıldır çözemediğimiz sorunları siz nasıl halledeceksiniz?” Bizimle ilgili ön bilgileri olmadığını fark ettiğimizden; söz sırası bize gelince, önce kısaca hayat hikâyemizi sonra da aile şirketlerinde yaptığımız danışmanlık projelerinin temel amacını, içeriğini, uygulama adımlarını ve ulaşılan sonuçları özetlemeye çalıştık. Anlatımımız boyunca yerli yersiz çok kez bölündük. Bir kısmı çok sık telefonla görüştü. Bir diğeri de onları uyardı. Gençlerden birinin âdeta kurucu amcasının her dediğine bizden ve oradaki herkesten önce cevap vermesi, cevaptan ziyade her defasında birinci kuşağı yermesi, sert sözlerle onların eğitim eksikliklerini dile getirmesi de can sıkıcıydı.
Oturum sonunda kuruma ilişkin ilk izlenimlerimizi bir daha görüşemeyebileceğimizi tahmin ederek aktarmaya çalıştık: Toplantıda Yönetim Kurulu Başkanı’nın olması gereğini, kurumun markası olan bir işletme olarak genel girişinin çok daha düzenli olmasını beklediğimizi, toplantı odasının sıkıntılı olduğunu, bu tür toplantıların bir arenaya dönüşmemesi gerektiğini, bu hizmetin herhangi bir sarf malzemesi satın alma mantığının dışında ele alınmasının icap ettiğini ve benzeri konulardaki görüşlerimizi edebin dışına çıkmadan aktarmaya gayret ettik. Oturumu bitirmeden son soruları almaya çalıştık. İyi bir okuldan mezun olan genç aile üyesinin sorusu çok anlamlıydı: “Şimdi, diyelim ki siz, bize danışmanlık yapacaksınız.
Yani bizi adam edeceksiniz. Tamam da bu kadar üst yönetici, profesyonel geldi ama hiçbiri bize dayanamadı ve gitti. Siz nasıl yapacaksınız? Her birimiz aslında çok donanımlıyız. Mesela bizim çok güzel çözümlerimiz var. Bu çözümleri bizden kim dinleyecek? Bizim söylediklerimizi harfiyen kim not alacak?” Bir yıl Amerika’da kalmış olan bu genç kardeşimize cevabımız şu oldu: “Siz bugüne kadar başarı ile geldiniz. Ancak bugün yeni kuşağın işin içinde yer alması ile görüş farklılıkları oluştu. Kurucu kuşağın deneyimleri ile genç kuşağın bilgi ve becerilerinin sevgi ve saygı hamuruyla yoğrulması, bir kurallar zincirine dönüşerek uygulamaya geçilmesi zorunluluğu vardır. Ayrıca merak etmeyin iyi not alırım. Ağzınızdan çıkanları not ederiz. Not ederiz de siz esasen ağzınızdan çıkanların not alınacağı bir sürece değil, ehil ağızlardan çıkacakları not alacağınız bir sürece girmelisiniz. Buna hazır mısınız?”
EMANET OLUNACAK DANIŞMAN
Bir aile şirketi için son derece hayati önem taşıyan kurumsallaşma operasyonu; bu işi yapacak danışmanlık kuruluşu ve danışmanın kılı kırk yaracak hassasiyetle aranması, bulunması, değerlendirilmesi ve karar verilmesini gerektirir. Yoksa kuruma herhangi bir sarf malzemesi satın alır gibi, danışmanları âdeta birbirlerine düşürerek tanımaya çalışırsanız hem kafanız karışır hem de sağlıklı sonuca ulaşmanız zorlaşır. Her olaydan, her buluşmadan bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Örnek olayımızdaki kuruma saygı duyuyoruz. Yol, yöntem, üslup hataları olsa da daha iyi bir yere gelme arayışları takdire şayandır. Ancak lütfen unutmayalım ki siz bir işe ne kadar önem verir, o işte ne kadar hassas durursanız, o iş de o kadar önemli ve hassas olur.