“…Benim hikâyem; yolunu şaşırmış, hastalıklı bir hayatın yeniden kazanılmasından ibaret. Geriye dönüp baktığımda yaptığım hatalar bir değil on değil. Aklı başında bir insanın düşeceği durum değil ve bunları nasıl yapmışım diye hayret ediyorum şimdi. Ancak bu hayretim zamanı başa sarmıyor. Keşke insanlar bu yaşananların kırılma noktasını bilseler ve yolunu şaşırmış bir hayatın kurbanı olmasalar…
Ailenin tek erkek çocuğu olarak şımarık yetiştim. Babamın tüm hayatını alan işi, annemin ve ablamın lüks harcamaları arasında büyüdüm. İyi hissettiğim ilk çocukluk anılarım, babamla bazen gittiğimiz fabrikamızdaki çalışanlarla kurduğum iletişimlerdi. Yaşlı bekçi amcanın torunuyla oynadığımız saklambaç, şoförümüzün oğlu ile çizdiğimiz resimler, fabrikanın deposunda çalışan ağabeylerle oynadığımız oyunlar…
Eğitim hayatımda okul bir amaç olmadı benim için. Öğrenme hevesim vardı ama ihtiyacım yok diye düşünüyordum. O kadar keyfin yanında okul gereksiz geliyordu. Benim gibi zengin aile çocuğu iki arkadaşım vardı. Öğretmenlerle sağlıklı bir iletişimim olmadı. Beni anlamadılar, ben de zaten anlamak ve anlaşılmak istemiyordum. Sınıfı bir biçimde geçiyordum ama en önemli icraatım; arkadaşlarım, yeni yerler gezmek, harcamak ve tek tutkum olan arabamla dolaşmaktı. Kaç kez kaza yaptığımı ve ölümden döndüğümü ben de unuttum.
Babamla annemin iletişimi hiç iyi olmadı. Annemle ablamın tek ortak noktası harcamaktı ve sürekli harcamaktan yorgun düşüyorlardı. Babamın hayatının merkezinde iş ve fabrika, annem ve ablamın hayatının merkezinde sürekli yeni şeyler almak vardı. Benim yaşamımın merkezinde arabam, arkadaşlarım, nargile ve neredeyse her gün alkol almak vardı. Maalesef bazen zararlı alışkanlıklarımı daha ileriye götürdüğüm dönemler de oluyordu. Ana gündemi harcamalar olan evimiz, kimin ne zaman gelip ne zaman gittiğinin belli olmadığı ve diğerlerini ilgilendirmediği, herkesin kendi hayatını yaşadığı bir otel gibiydi. Babamla en önemli irtibatım, arabamla ilgili konulardı.
Hiçbir şey aradığım hazzı vermediği için sürekli yeni şeyler deniyordum. Ciddi hastalıklar geçirdim, bedenim ve ruh sağlığım birkaç kez iflasın eşiğine geldi. Ruh sağlığım için günlerce hastanelerde kaldım, aldığım ilaçları ben de unuttum. Pahalı hastanelerin faturaları dışında bir şey kalmadı zihnimde. Bana hep bir hasta gibi bakıldı, kafamla ilgili çekilen pahalı filmlerden ruhumla ilgilenmeye zamanı olmadı kimsenin...
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Özel bir üniversitede işletme eğitimi aldığımda bir arkadaşla tanıştım. O tanışma, benim hayatımın ilk kırılma noktası oldu. Arkadaşım, yedi çocuklu bir ailenin maddi açıdan zorlukla yetişen tek erkek evladı, tüm eğitim sürecinde başarılı olmuş ve özel üniversitenin tıp fakültesini burslu kazanmıştı. Kantinde kimsesiz çocuklara yardım toplarken tanıştım. Hayat hikâyesini, mücadelesini, hedeflerini, sorumluluklarını, iletişimini ve çevresine yaptığı iyilikleri öğrendikçe kendimden utandım.
Arkadaşım, yokluğun içinde varlık yaşarken ben, varlığın içinde yokluk yaşıyormuşum. Bundan daha acı olan bu durumumun farkında değildim. Hayatımın yolunu değiştiren bu arkadaşla birlikte dost olduk ve kopamadık. Nöbetlerinde bile yanına giderek hayata bakışını öğrenmeye çalıştım. Şartlar ne olursa olsun inanç değerlerinden ödün vermemesi, namaz kılarken aldığı manevi haz, başkaları için çalışması, en çok etkilendiğim yaşam alışkanlığı oldu. Ben kendim için yaşarken O başkalarına iyilik üretiyordu.
Sadece kendimi önemsediğimi, hazlarımı tatmin etmekten başka şeyleri görmediğimi, hiçbir şeye inanmadığımı dostumdan öğrendim. Ve hayatımın anlamının peşine düştüm, bu arayış beni hayata bağladı, doğru ve yanlışlarımı yöneten iradem baskın gelmeye başladı. Çocuk yaşlarda edinmem gereken merhamet, şükür, ahlak, adalet gibi kavramlar gibi kendimle de gecikmiş olarak tanışmaya başladım.
Büyük deprem sonrasında sivil toplum üyesi olan dostumla katıldığımız arama kurtarma faaliyetleri, hayatımın diğer kırılma noktası oldu. Hayat kurtarmaya çalışmanın verdiği mutluluğu, göçük altında yaşama tutunmaya çalışan yaşlı teyzenin gözlerinde yakaladım. Beton yığınları arasından kurtardığımız yaralı teyze, bana bu sonsuz değerdeki deneyimi yaşatan dostum ve benim yer aldığımız fotoğraf karesine sık sık bakıyorum. Hayatın gerçeği olan bu kareyi çoğaltmanın derdindeyim şimdi. Keşke bu duyguları daha önce öğrenseydim…
Şimdi bir yandan babamdan kalan ve küçülen işimizi yeniden büyütmeye çalışıyorum. Diğer yandan kaybettiğim yılları kazanmak için bir günü iki gün verimliliğinde yaşamaya gayret ediyorum. Küçük kızım ve eşimle bir yuva olmaya çalışıyor, kendimi sürekli geliştiriyor, üretmeye çalışıyorum. Ve geç de olsa hayatın anlamına yakışır şekilde yaşamaya çalışıyorum...”
Yıllar öncesi tanıştığımız bir aile şirketinin ikinci kuşak evladının paylaştıkları bunlar. Yorumu sizlere bırakıyoruz.