Güncel Yazılar

Başarının Kaynağı

A+ A-

Hani zamanı geldiğinde içimizi kuşatan güneş gider de yerini karanlığa bırakır... İçinde birçok gizemleri barındıran karanlık! Evet güneşte de tehlikeler yaşarız elbet ama karanlığın belirsizliği bizi ürpertir, hâkimiyetimizi azaltır, davranışlarımızı yavaşlatır, daha bir içimize çeker bizi. Karanlığın ayak sesleri güneşi kovalarken, hüzün ve keder de sevinçleri yok etmeye çalışır âdeta. 

Her bireyin, ailenin, iş yerinin ve toplumun; güneşten uzaklaştığı, kendini iyi hissetmediği, olup bitenlere egemen olamadığı dönemler vardır. Kendimizle barışımızı bozan bir hatamız, aile içinde yaşadığımız bir sorun, iş yerindeki küçülme, toplumsal gerginliklerin sıklaşması benzer karamsar duygular yaşatır. Çözüm üretme kapasitemizi zorlayan karanlık ortamlar; belki de yitirilmekte olan aydınlığın değerini, hayatın anlamını yeniden düşünmemizi sağlar. 

“Durup dururken neden aydınlıkla karanlık arasında gidip geliyoruz?” demeyin sakın! Son zamanlarda insanlarımızın, karamsarlık yelkenlerini sonuna kadar açtıklarını görüyoruz. Gerçekten de etrafa siyah camlı gözlüklerle bakmamız için birçok neden var aslında. İnsandan insandan zulüm, ekonomik kriz, sosyal aşınma, iletişim sorunları ve yitirilmiş değerler... Ama başarı; taşıdığı tüm olumsuzluklara rağmen ortam şartlarına uyum sağlamak, olumsuz şartları düzeltmeye çabalamaktır. 

Hangi konumda bulunursak bulunalım, bir şeyler üretmenin gayreti bizi kuşatmadıkça sıkıntılı süreçleri atlatmamız zor olur. Çanakkale’de bir nefer olan Yahya Çavuş’un başarısı, vatan aşkıyla açıklanabilir elbette. Ama olayın özünde; iş yapanın kendisini yaptığı işe adaması, işi yaşaması, başarı güdüsünü yüksek tutması ve aktif çaba içinde olması yer almaktadır. İşleri kötüye giden bir şirketin çalışanı; tüm sıkıntılara rağmen çözümler üretebilmeli, mevcut koşulları zorlamalı ve bu olumsuz gidişteki payını sorgulayabilmelidir. Ne hazindir ki; çoğunlukla en önemli icraatımız, bizim dışımızdakileri eleştirmek oluyor. Kendimizi görevimize adamak bir yana, işimizi gereği gibi yapmamak için âdeta gerekçeler üretiyoruz. Enerjimizi birleştiriciliğe, yapıcılığa, uyumluluğa, diğer insanlarla benzerliklerimize değil; bozgunculuğa, uyumsuzluğa, başkalarıyla ayrılıklarımıza harcıyoruz. 

Bunun bir sonucu olarak başkalarıyla barışımız bozuluyor, nefis bir dörtlüğün tadını alamıyor, sevgileri erteliyor, kendimizden beklentileri sıfırlıyor, dalından kopmuş bir sonbahar yaprağı gibi ortamın rüzgârına göre sürüklenip renksizleşmeye başlıyoruz. Bu tablonun belki de en önemli sonucu olarak insani değerlerimiz aşınıyor, yıpranıyor. Karşılığı olmadan yaptığımız iyilikler azalıyor, toplumu annelerimizin iğne oyaları gibi birbirine bağlayan değerler can çekişiyor. Herhangi bir davası, uğruna en yüksek performansı gösterebileceği bir iddiası, güçlü bir aşkı, hedefleri, beklentileri olmayan; kerhen iş yapan, duyguları körelmiş, değersizliği değer edinmiş ve en önemlisi kendileriyle iç barışları bozulmuş bireylerin iyi birer çalışan, iyi bir lider, iyi bir yönetici, sağlıklı bir vatandaş ve aile üyesi olmaları zordur. 

Peki bütün bunlar ne öğretiyor bize? Her şeyden evvel, sıkıntıyı başka yerlerde aramaktan önce kendimizde arama alışkanlığını edinmeliyiz. Başkalarından önce kendimizi düzeltmeliyiz. Âdeta kör, sağır ve dilsiz hâle getiren rutinden kurtulmalı; renkleri ıskalamamalı, başarı güdümüzü yüksek tutmalıyız. Tozlanan insani değerlerimizi yeniden canlandırmalı, kendimizi adayacağımız bir iş edinmeli ve belki de en önemlisi çok ama çok çalışmalıyız. Başarının kaynağını başka yerde değil, kendimizde aramalıyız. Her karanlığın aynı zamanda gelecek aydınlığın habercisi olduğu bilinciyle; içinden geçtiğimiz zorlu dönemi yaşarken sırat köprüsünü geçercesine dikkatli olmalı ve başarı konusunda inançlı bir profil sergilemeliyiz.