Hayattaki en önemli amacımız sorulsa, ezici çoğunluğumuzun ortak cevabı "huzur" olur. Yol ve yöntemlerimiz farklı olsa da hepimiz huzuru arıyoruz. Peki huzurdan ne anlıyoruz? Huzur ile tam olarak neyin peşindeyiz? Ve huzura nasıl ulaşırız? Türk Dil Kurumu Sözlüğü “huzur”u (1) “dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, önemli bir kişinin bulunduğu yer, makam” şeklinde tanımlıyor. Halk arasında huzuru genellikle; endişeden uzaklaşarak rahat etme, gönül ferahlığı, mutlu olma anlamında kullanıyoruz. Psikolojide ise huzur; huzursuzluğa götüren nedenlerden uzaklaşma, iyi hissetme, doyuma erişme, zihin ve duygu dünyasının dingin olması ve kendini gerçekleştirme hâli olarak değerlendiriliyor. Huzurla ilgili çok yönlü araştırmalar ve deneysel çalışmalar yapılmış.
Ulaşılan sonuçlar huzur kavramının; mutluluk, hazza ulaşma, tatmin olma gibi psikolojik duygularından farklı, üst bilişsel düzeyde bir kavram olduğunu gösteriyor. Huzur; bireyin beden, zihin ve duygu olarak günlük yaşamdaki sınırlı, süreli yahut geçici mutluluğun ötesinde daha kalıcı, sürdürülebilir bir iyi hissetme ve yaşamdan keyif alma hâlidir. Huzur; bedenin geçici haz ve tatminlerinin değil, ruh dünyasının kalıcı haz ve tatminlerinin sonucudur. Huzurun, bütün dinî inançların odak kavramlarından biri olması bu yüzdendir. Bireyin aşkın bir Yaratıcı güce bağlı olması onu huzurlu kılar.
Mutluluk insanın arzu ettiği “şey”lere ulaşması ve hazzı yakalaması, huzur ise bireyin hayatın bütünlüğü içinde kendisinin ve çevresinin ondan memnun olması durumudur. Huzur; geçici mutluluk ve hazlarının ötesinde insanın varlık âlemindeki yerinden memnun olması, iç ve dış dünyası arasındaki dengeyi sağlaması ve daha da önemlisi kendi potansiyelini gerçekleştirmesidir. Bu ise insanın kendisiyle barış içinde olması, bir içgörü kazanmış olması yani kendinin farkında olması ve kendini bilmesiyle ilgilidir.
HUZURLU KİŞİLİKLER
Huzurlu olmanın temel kişilik özelliklerimizle yakından ilişkili olduğu kanıtlanmıştır. Genetik yatkınlık nedeniyle, daha anne karnındayken huzursuz olan bebekler var. Bu huzursuzluk; bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde kişilik yatkınlığı olarak devam eder. Bunun içindir ki bazılarımız şartlar ne olursa olsun huzursuz olacak sebepler bulur. Bazılarımız için bardağın boş tarafına odaklanmak bir yaşam biçimidir. Huzur düzeyimizde belirleyici ikinci kaynak yetişme biçimidir. Bazı ailelerin yaşam biçimi, kültürü, gelenekleri, dinî duyguları, eşler arasındaki etkileşim, özellikle ailedeki iletişim dili; ailedeki huzurun ya da huzursuzluğun temel kaynağı olabilmektedir. Çalışmalar huzursuzluğu yaşam biçimi hâline getiren huzursuz kişilik yapılarında, genetik yatkınlığın olumsuz aile içi iletişimle birleşmesinin etkili olduğunu gösteriyor. Yani birey huzursuzluğa yatkın bir kişilik donanımına sahip ise ve yetişme döneminde de huzursuzluğu öğrenmişse; hayatında genellikle içe dönük, suçlu davranış potansiyeline yatkın, huzuru huzursuzlukta arayan bir tip olabilmektedir. Şimdi kritik sorumuzu gelelim: Gerçek yaşama sevinci olan huzur için neler yapmalıyız? Öncelikle işimizin kolay olmadığını, huzurun ciddi bir çaba gerektirdiğini belirtmek gerekir. Zira dünya hiçbir dönemde bu kadar zor olmamıştı. İnsan olmanın erdeminden hiç bu kadar uzaklaşmamıştık! İnsan; fert, aile ve toplum düzeyinde hiç bu kadar işgal altında olmamıştı.
HUZURU NEREDE ARIYORUZ?
Pozitif psikoloji çalışmaları(2), bireyin benlik alt yapısı, yetişme biçimi, temel kültür ve inanç değerlerine sahip olması ve bunları mümkün olduğunca sürdürmesinin onun kalıcı huzurunu desteklediğini ortaya koymuştur. Özellikle kişilik katmanları ve benlik algısındaki uyum önemlidir. Yani kişinin gerçek benliği, idealize ettiği benlik ve gereken yani ihtiyaç duyulan benlik arasındaki denge, oturmuşluk ve tutarlılık huzurun yol göstericisi konumundadır. Modernite maskesiyle hayatı yönlendiren kapitalist yaşam, bireyleri gerçek benliklerinden hızla uzaklaştırdığı gibi kendilerinden beklenen benliğe ulaşmalarını da engelliyor. Sanal algılarla yaşamımızda cirit atan idealize benliklerin peşinde koşmaktan gerçek benliğimize yabancılaşıyor, kendimizi bilmekten uzaklaşıyor ve huzurumuzu kaybediyoruz. Bedensel hazlarının peşinde koşan yahut koşturulan, kendi öz değerleri ile çatışan günümüz insanı anlık mutluluklarla avundukça gerçek yaşam zevkine ulaştıran huzurdan uzaklaşıyor. Bunun içindir ki insanın içsel pozitif duygularıyla içinde yer aldığı sosyal düzen ve kozmik çevre ile uyum adına ciddi bir çaba göstermesi(3) gerekmektedir.
İnsanı o insan yapan çevresi, kendi öz değerleri, ahlakı ve inanç değerlerinden uzaklaşması; adım adım kendine yabancılaşmayı, değer çatışmasıyla bunalımı körükler ve huzuru bozar. Ve kişi huzur arayışına girer. Tıpkı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ilk romanı “Huzur”un(4) başkahramanı Mümtaz’ın arayışı gibi. Her birimiz huzuru başka yerlerde arıyoruz…
(1) TDK. (2024). https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 18.08.2024).
(2) Bacanlı, H. (2016). Nasıl huzurlu olunur? - Benlik açısından huzur modeli. Uluslararası Manevi Danışmanlık ve Rehberlik Kongresi, Üsküdar Üniversitesi: İstanbul.
(3) Christopher, J. C. ve Hickinbottom, S. (2008). Positive psychology, ethnocentrism, and the disguised ideology of individualism. Theory & Psychology, 18 (5), ss.563-589. (4) Tanpınar, A. H. (1949). Huzur. Remzi Kitabevi: İstanbul.