Ruh sağlığımızın yerinde olup olmadığının çok önemli bir göstergesi, iç konuşmalarımızdır. İç konuşma nedir? Yazılı ve sözlü kültürümüzün aşılmaz zirvelerinden biri olan Yunus Emre’nin “Bir ben var benden içeri” dediği, içerideki “ben”i kastediyoruz. Derinliğimizdeki “ben” ile iletişimimizden söz ediyoruz.
Davranış bilimleri penceresinden bakıldığında insanların üç türlü iç konuşma yaptığını görüyoruz:
1. Koruyucu, Savunmacı ve Ben Merkezci Grup: Kendisini her türlü olayın üzerinde ve merkezinde görenler. Bu grubun iç konuşması ben merkezlidir (egosantrik). Çevresindekilerin kendisine verdikleri üzerine odaklanmıştır. Nasıl alırım, nasıl çoğalırım, haklarımı nasıl korurum, kısacası tüm düşünce ve kurgu, çevreden şahsına gelebileceklerden korunma ve kendini yüceltme üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla savunmaya dayalı bir iç konuşma hâkimdir.
2. Belirsiz Grup: Buradakilerin iç konuşmaları hem azdır hem de yoğun değildir. Donuk bir duruşları vardır. Kişi, derinmiş, ilginç kurguların içindeymiş gibi görünebilir. Gerçekte kurguları çok zayıftır. Satranç oyununda karşı hamleden sonra ancak bir hamlelik düşünmeleri bile zaman alır.
3. Verici Grup: Azınlıktadır bu grup. Aynı anda birçok şeyi düşünürler. Kendileriyle iç içedirler. Sürekli olarak kendilerini denetlerler. Çok yoğun ve renkli iç iletişimleri vardır. Hemen her ortamda iki-üç hamle sonrasına kilitlenirler. Belirgin özellikleri ise başkalarına vermektir. Sanki insanları hoşnut etmek üzere sürekli bir iç hazırlık ve üretim içindedirler. Hayal güçleri çok gelişmiştir.
İnsanların iç konuşmaları bu üç biçimde de olur. Ancak bir tanesi ağırlıktadır. Baskın olan iç iletişim, zamanla diğer davranışları da etkiler.
Şimdi kendinize bakın. Sizin iç konuşmalarınızda ağırlık nerededir? Kendinizi hangi gruba daha yatkın hissediyorsunuz?
KENDİNİZLE KONUŞMANIZIN DERİNLİĞİ
İç iletişiminiz, koruyucu ve savunmacı eğilimde mi? Telaş etmeyin. Ama kendinizi bu kadar merkeze almaktan da vazgeçin. Ara sıra “Ben kim oluyorum ki?” demeyi deneyin. Çevrenizin size düşman olduğu hissini yenin. Siz, iyi iseniz çevrenizin de iyi olacağını unutmayın. Dolayısıyla sizin iç iletişiminiz, çevrenizin size olan olumsuzluklarını bertaraf etmeye değil sizin çevreye yapacağınız katkıları çoğaltmaya odaklanmalıdır.
İç iletişiminiz belirsiz gruba mı yakın? Telaş etmeyin ancak iç iletişiminizdeki donukluğu aşmalısınız. İç iletişimin kanallarındaki tıkanmaları temizlemelisiniz. Genel olarak yavaş, geç, güç ve zorlanan yaşam biçiminiz, iç iletişiminize de yansımış olabilir. Japonların bir sözündeki gibi “Yavaş yavaş acele edin”. İç iletişiminizdeki belirsizlik, hayatınızda da belirsizliğe yol açmasın.
İç iletişiminiz verici gruba yakın ve yatkın mı? Kendinizi tebrik edebilirsiniz. Çünkü siz kendinizi, “ben”inizi başkalarının benlerinden sonra düşünebilecek bir insani olgunluk ve insani derinlik yolundasınız. İç konuşmaları ve hayal dünyalarında başkalarına öncelik verebilmek önemlidir. Ayrıcalıklı bir durumdur. İnsanlara ve insanlığa katma değer üretmek, yüksek ruhların, üstün insanların özelliğidir.
Özetle, iç iletişimimiz; ya kendimize yönelir, kendimizi korumaya, sevmeye, yüceltmeye çalışır. Alıcı konumundadır. Ya başkalarına yönelir, onların iyiliğine odaklanır. Verici konumundadır. Veyahut ne kendinin ne de başkalarının çıkarlarına odaklanmayan donuk, cılız bir hayal âlemine sahiptir.
İç konuşma da diğer davranışlarımız gibi kişilik özelliklerimizden etkilenir. Dolayısıyla zihinsel potansiyelimiz, ruh değerlerimiz, ahlak anlayışımız gibi temel kişilik özellikleri, iç konuşmamızın şeklini ve yoğunluğunu belirler. Örneğin kuvvetli bir zekâ potansiyeli derin ve yoğun bir iç konuşmayı sağlar. Ancak iç konuşmanın iyi ya da kötü yönde olmasını belirleyen ahlaki olgunluk düzeyidir.
ÇİLEHANE VE İTİKAF
Şu hâlde arzu edilen bireyin kendisine ve özellikle başkasına zarar vermeyen bir barışı sağlaması ve sağlıklı bir iç diyalogdur. Bu da gelişmiş ruh değerlerinin ve yerleşmiş bir ahlakın sonucudur. Nitekim somut davranış olarak iyi ya da kötünün tercihinde yol gösterici düşünce kaynağı kendimizle olan iç konuşmaların sonucudur.
Dolayısıyla bireyin zaman zaman kendisiyle kalması, kendi kalesine çekilmesi, kendi kuyusuna düşmesi gerekli ve önemlidir. Bir bütün olarak kendimizi, yeryüzündeki yolculuğumuzu, varlığımızın amacını gözden geçirecek şekilde kendimizle buluşmaya ihtiyacımız var. Azeri kardeşlerimiz “öz başımızla beraber olmak” diyorlar bu duruma. Böylece kendimizi bilmek gibi bir olgunluğa erişiriz.
Kişisel gelişim sürecinde yoga, meditasyon, iç aleme yolculuk seansları gibi uygulamaların biraz da amacının dışına çıkarak yaygınlaşması bu ihtiyacın sonucudur. Diğer yandan kendisi ve çevresiyle uyumu bozulmuş bireylerin daralan ruhlarına yardımcı olmak üzere sağlanan psikolojik destek süreçlerinde de bireyin kendisiyle sağlıklı bir iletişim halinde olması, bilincin altına inerek iç barışını sağlaması hedeflenir.
Semavi dinlerde bireyin bazen toplumdan uzaklaşarak kendi başına kalması, varlığını gözden geçirmesi, kendinin farkında olması, kendini var eden yüce değerle buluşması söz konusudur. İslam geleneğindeki çilehane ve Ramazan ayının son on gününde girilen itikaf bu konudaki en güzel örneklerdendir.