En temel kimliğimiz insan olmaktır. Hayat boyunca edindiğimiz diğer alt kimlikler, bu asıl kimliğimize zarar verdiğinde psikolojik dengemiz sarsılmaya başlar. İnsan kendinden uzaklaştığı için kalbindeki asayişi yitirmeye ve iyi ile kötü arasındaki tercihte yanılmaya başlar.
Hepimiz insan olarak doğarız. Ama hayatın ilk günlerinden itibaren ayrışmaya başlarız. Ailedeki etkileşim, öğrenme süreci, ilk öğretmenler, toplumun yüklediği değerler, inanışlar, gelenekler, kültür birikimi… Tüm bunlar doğuştan getirdiğimiz temel yatkınlıklarla birleşir ve yeni rollerimiz ve kimliklerimiz oluşur.
Böylece insan üst kimliğimize yeni alt kimlikler eklenir. Türk, Kürt, Müslüman, Hristiyan, sağcı, solcu, iş adamı, işçi, memur, başkan, milletvekili, bakan, hoca, hekim, gazeteci… Sonradan edindiğimiz kimlikler çoğaldıkça bedenin üzerine giyilen elbiselerin çoğalması gibi insanı rahatsız etmeye ve asıl kimliğe zarar vermeye başlar.
Günümüz dünya insanı, sonradan edindiği geçici kimliklere bağlanmaktan ve bu kimliklerin hizmetinde olmaktan dolayı insan kimliğinden uzaklaşıyor. Mesleğimiz, statümüz, ideolojimiz, cinsiyetimiz insan olmamızın önüne geçebiliyor.
Elbette toplumsal yaşamdaki görev ve rollerimizin yüklediği kimliklerimiz olacaktır. Ancak sorun geçici kimliklerin kalıcı kimliğin alanını daraltmaya başlamasıdır. Sorun, sonsuz varoluşun içindeki en kıymetli hazine olan insanın, kendi öz değerinden uzaklaşmaya başlamasıdır. Sorun, hayatımızın belirli bir zamanıyla sınırlı ve geçici olan kimliklerimizin, rollerimizin ve statülerimizin asıl kimliğimizle çatışmasıdır.
Burada sahnedeki rolüyle gerçek hayattaki rolü karışan oyuncu misali rol çatışması yaşanır. Yerel aidiyetlerin devlete olan bağlılığın önüne geçmesiyle yaşanan çatışmalar gibi. Sonuçta dünya sahnesindeki rolümüz gerçek kişiliğimizin önüne geçince suretimiz gerçeğimizi zedeliyor ve kim olduğumuzu unutuyoruz.
ASIL KİMLİK İNSAN OLMAK
Bir kimlik çatışması yaşamamak için taşıdığımız kimliklerin dengesini ve barışını sağlamak zorundayız. Bunun yolu da temel kimliğimizin insan olduğunu unutmamaktır. Yaşamdaki tüm rol ve kimliklerimizin, temel kimliğimiz olan insandan beslenmesi elzemdir. Diğer kimliklerin, insan kimliğinin etrafında birer uydu gibi hareket etmesi gereğinden söz ediyoruz. Hiçbir rol insan olma rolünden yukarıda olamaz, olmamalıdır. İnsan kimliği yapının temelidir, diğer kimlikler bu temel üzerine inşa olur. Temelsiz yapı olmaz.
Sonradan edindiğimiz kimliklerin gölgesinden kurtulacak zaman aralıkları oluşturmamız önemlidir. Bunun için bayramlar, tatiller, geziler, aile ile geçirilen zamanlar önemli fırsatlardır. Psikolojik terapilerde bireyin öz kimliğiyle buluşması için taşıdığı kimliklerinden sıyrılması istenir. Mabetler tüm kimliklerden arındığımız yegâne mekânlar değil midir?
Zira yapay kimliklerin gölgesinden kurtulduğumuzda kendimizle buluşur, içimizdeki ben’i keşfedebiliriz. Her türlü süsten arınan beden misali insan, yapma kimliklerden kurtulduğunda ruhun saflığı belirginleşir ve davranışlar insani değerlerden beslenir.
Yapay kimliklerden örülü zırhlardan kurtulduğumuzda yani kim olursak olalım önce insan kimliğiyle hareket ettiğimizde iyi ile kötü tercihinde daha objektif olabiliriz. Zira iyi de kötü de hamurumuzda vardır. Mesele hangisine yakın olduğumuzu, zamanımızı hangisiyle geçirdiğimizi ve davranışlarımızın hangisinin gölgesinde olduğunu gerçekten görebilmektir. Mesele sonradan eklenenleri değil temeli güçlü tutmaktır.
KALBİMİZDEKİ ASAYİŞ
İnsani derinliğimizi yitirdiğimizde iyi ile kötünün neresinde olduğumuzun idrakinde de zorlanıyoruz. İşte o zaman suretler gerçeğin, araçlar amaçların, madde mananın önüne geçiyor. Hayatın araçları amaçlarının önüne geçince kendi özümüzden, yeryüzündeki varlık sebebimizden de uzaklaşıyoruz. Bu, dürtülerinin emrine girerek duygusal dünyasını unutmuş, bedenine hapsolarak ruhunu aldatmış bir birey modelidir.
Geçici kimliklerden sıyrılabilmek ve insan kimliğini merkeze koymanın önemli bir sonucu da kalbimizdeki asayişi korumaktır. Hani bazen her şey yolunda olduğu ve bir eksiğimiz olmadığı halde sıkıntılı ve mutsuz hissederiz. Bir şeyler eksiktir de ne olduğunu bilemeyiz.
Her şey yolunda olduğu halde mutsuz, umutsuz ve uyumsuz bir tablo sergilemek, sosyal medyanın hüküm sürdüğü bir zamanda içedönük bir yaşama alışan günümüz insanının temel sorunlarındandır. Bunun başlıca nedeni de temel kimliğimizin, giydirilen kimliklerin altında ezilmesidir.
İnsan olmaktan uzaklaştıkça hayat, kimliklerin çatışma alanına döner. İnsan rolümüz azaldıkça kalbimiz tatmin olmaz. Çünkü kalp, varlık amacına hizmetten uzaklaşır. Çünkü her kalbin varlık amacı önce insan olmaktır. İnsan tarafı azalan kalpte asayiş bozulur ve anarşi başlar.
Sonradan edinme kimliklerin hadlerini aşmasını önlemek, temel kimliğimiz insan olmayı merkeze almak, iyi tarafında olmak ve kalpteki asayişi sağlamanın en pratik yolu, başkasını mutlu etmektir. Psikolojideki saha çalışmalarında başkasına yapılan iyiliklerin bireyde güçlü ve sürdürülebilir gerçek mutluluğu sağladığı belirlenmiştir. Yüce Yaratıcının en çok değer verdiği amelin, diğer insanları mutlu etmek olduğunu da hatırlayalım. Giydirilmiş kimliklerin yaşamayı, kalbin uzantısı olan insan kimliğinin yaşatmayı hedeflediği unutulmamalıdır. Yaşatmayı önceleyen bir hayat için kimliklerimizin barışına ihtiyacımız var.
Zamanın başka türlü aktığı, saatlerle dakikaların kabına sığmadığı mübarek Kurban Bayramının, esas kimliğimizle daha fazla buluşmamıza vesile olacağı inancıyla bereketli ve huzurlu bayramlar dilerim.