Öğrenme, bireyin düşünce, tutum, bilgi, alışkanlık ve bütün bunların sonucunda davranışlarında değişime yol açan aktif bir etkinliktir. Eğitim gerek bireysel gerekse toplumsal açıdan son derece önemli, diğer yandan zor ve zahmetli bir süreç. Bu sürecin tüm yaşam boyunca devam ettiği düşünüldüğünde yaşamın önemli zorluklarından birisiyle karşılaşırız. Zorluğun temelinde bireyin bir çalışan, bir aile üyesi, bir vatandaş, kısaca bir insan olarak kendisi ve çevresindeki dünyayı daha iyi anlamaya çalışmasının yer aldığı söylenebilir. Nitekim bireyin kendisini ve çevresini daha iyi tanımaya çalışması bir defaya has olmadığı gibi belirli bir eğitim süreciyle de sınırlı değildir. Bilgi artışı, değişme ve gelişmesinin baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği günümüzde sürekli öğrenme, sadece akademisyenlerin ihtiyacı olmaktan çıkmış, her bireyin günlük yaşamında vazgeçilmez bir gereklilik halini almıştır. Bir annenin çocuğunu daha iyi yetiştirmesi için çocuk gelişimi ile ilgili asgari bilgileri edinmesi, zaman içindeki gelişmeleri izlemesi, diğer yandan aile yaşamındaki monotonluğu giderecek, beraberliği güçlendirecek arayışlar içinde olması gerekmektedir. Tekstil atölyesinde çalışan bir kişi, atölyedeki makine değişimini ve bilgisayarla üretim kontrolünü öğrenmek durumundadır. İşi, bir grup insanı aynı amaç etrafından toplamak ve koordine etmek olan yönetici, yönetim bilimi ve özellikle insan ilişkileri konusundaki gelişmeleri, yeni yaklaşımları izlemeli ve öğrenmelidir.
Dikkat edileceği gibi bütün bu etkinliklerin ortak yönü, sürekli öğrenme, diğer bir adıyla yaşam boyu öğrenmedir. Aslında ilk canlı yaşamın başlangıcı kadar eski olan öğrenme ihtiyacının, günümüzde hayatın hemen her anında gerekli olması söz konusudur. Burada annenin, çalışanın ve yöneticinin ortak hedefi olan öğrenmeden neyi anladığımıza kısaca değinmekte yarar olacaktır. Öğrenme, eğitim, yetiştirme, geliştirme gibi süreçlerin ortak amacı ve en önemli özelliğidir. Öğrenmenin değişmeyi içermesi en önemli özelliği olarak belirlenmiştir. Öğrenme, bireyin düşünce, tutum, bilgi, alışkanlık ve bütün bunların sonucunda davranışlarında değişime yol açan aktif bir etkinliktir. Bu etkinliğin sonucu; yeni bilgi ve beceriler edinmek, geliştirmek, değişmek, güncelliği kalmamış bilgi ve becerileri tek etmek ve kendini aşmaktır. Öğrenmenin temelinde öğrenme isteği yer almaktadır. Bireylerin öğrenmeyi alışkanlık haline getirmelerini istediğimize göre öğrenme isteğinin nasıl oluşturulacağı, mevcut iş ve sorumlulukları ile bireylerin, yaşam boyu öğrenmeyi nasıl gerçekleştirecekleri sorularını öncelikle yanıtlamamız gereklidir. Öğrenme isteğinde, bireyin doğuştan getirdiği zekâ ve kişilik özellikleri yanında sosyal çevresi ve özellikle yetiştirilme biçiminin büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Öğrenme düzeyinde zekânın, öğrenme biçiminde kişilik özelliklerinin, öğrenme isteğinde ise sosyal çevrenin daha önemli rol oynadığı söylenebilir. İşte bu noktada yine anne- baba ve öğretmenlerin en büyük sorumluluğu taşıdıkları görülmektedir. Çocuğun ve gencin içindeki öğrenme arzusunun köreltilmemesi, geliştirilmesi gereklidir. Bu konudaki “Nasıl?” sorusuna, basit günlük davranışlar düzeyinde binlerce cevap vermek mümkündür. Çocuk ve gencin sorularına birlikte çözümler aramak, uygun öğrenme ortamları hazırlamak, öğrenmeyi teşvik etmek hemen akla gelenleri. Ama daha da önemlisi anne, baba ve öğretmenin, günlük yaşamlarıyla örnek olmalarıdır. Sadece anne, baba ve öğretmen değil, bütün bireyler, iyi birer öğrenen modeli oluşturmalıdırlar. Hem de sadece çocuklar ve gençler için değil kendi gelişmeleri için de bunu yapmalıdırlar. İş ve sorumluluklarla birlikte öğrenme alışkanlığının nasıl edinileceği bir kitabın içeriğini oluşturabilecek genişlikte bir konudur. Ancak mevcut yaşam koşulları ve iş yükü yanında öğrenmeye de zaman ayırmak günümüzde bir zorunluluk halini almıştır. Bunun başarılmasında temel anahtar, etkili bir zaman yönetimidir. İşleri ne olursa olsun bireylerin, günlük, haftalık, aylık ve yıllık etkinlik programlarını yapmaları ve bunu alışkanlık haline getirmeleri, plânlı bir yaşamın ilk adımını oluşturacaktır.
Öğrenme alışkanlığının birey ve aile düzeyindeki olumlu etkileri yanında toplumsal yararları ve gerekliliği de konunun diğer bir önemli yönünü oluşturmaktadır. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından birisinin, bireylerin yaşam boyu öğrenmeyi alışkanlık haline getirememeleri olduğu söylenebilir. Bu anlamda toplumların gelişmişlik ölçülerinden birisinin de sürekli öğrenme alışkanlığını kazanmış bireylerin sayısı olacağı açıktır. Gerçekten de gelişmiş ülkelerin günlük yaşamlarından kurum yapılarına kadar hemen bütün organizasyonları da kişilerin sürekli öğrenmeyi alışanlık haline getirdiklerinin çeşitli örneklerini görmek mümkün. Eğitim, salt bir aktarma süreci değil, bir araştırma ve en önemlisi kendi kendine öğrenme süreci olarak yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Gerek ortaöğretim gerekse yükseköğretimde her dersin amacı belli. Sonuç olarak öğrenme, insan yaşamının en önemli özelliklerinden biri olan sürekli gelişmenin ayrılmaz bir yönünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte bireylerin, sürekli gelişmeyi kabul etmekle beraber ne yazık ki çoğunlukla sürekli öğrenmeyi yeterince önemsemedikleri dikkati çekmektedir. Çocuk yetiştirme tutumları ve öğretim sürecinin sonucu olarak gelişen öğrenme isteği ve alışkanlığının, bireysel yaşama getireceği kalite yanında toplumsal ilerlemeye de katkıları büyüktür. Gelişmiş toplumların, çoğunlukla gelişmiş bireylerin eseri olduğu unutulmamalıdır.