Cep telefonumda durup dururken sorun oldu. Komutları algılayamadı, kendi kendine bir şeyler yaptı. Bunu zaman zaman yapmaya başlayınca, bu işte usta bir arkadaşıma sordum. Kendisinde de aynı telefondan vardı.
Arkadaşım telefonun istem dışı yani normalin dışında çalışmasının nedenlerini şöyle sıraladı:
Darbe almış olabilir.
Yanlış kullanım yani amacı dışında bir işe zorlanmış olabilir.
Fazla program yüklenmiş, bunları taşıyamıyor olabilir.
Kullanım süresi geçmiş, aşınmış, eskimiş olabilir. Bu gerekçeleri duyunca şaşırdım ve konunun insandakine benzer süreç izlemesi üzerinde düşündüm. Sonra tekrar sordum. Madem çözülecek bir sorun, cevap netti: Önce açıp kapatmalı. Çare olmaz ise FABRİKA AYARLARI’na dönmeli.
Evet, bilgi çağının yarattığı karmaşanın bunalttığı ilişkilerin ve iletişimin normal hızının normalin dışına çıkardığı insan yani ki zorlanan insan bazen fabrika ayarlarına dönmelidir. Bugünün zorlanan insanındaki bu olumsuz sürecin artmasında ne gibi sebepler var acaba? Arkadaşımın zorlanan telefon için söyledikleri, insan için de aynen geçerli. Birçok ailenin ve aile şirketlerinin, toplumun, toplumların ve özellikle zorlanan insanların içindeyiz.
Zorlanmanın nedenlerine indiğimizde ise şunları görüyoruz:
Ya bir darbe almıştır insan, ki bu darbe genellikle duygusal bir vurgun olabiliyor. Bu başlıkta sayfalarca örnek olay sıralayabiliriz. Bilgi çağının debdebesi insanları birbirinden öylesine uzaklaştırdı ki; en başta insanlar insanlara, tahayyül seviyesini aşan darbeler vurabiliyorlar. Hayatın anlamı ruhsal ihtiyaçlardan, insandan, insani değerlerden çıkarılarak salt madde temeline indirgendiğinden; insanlar insanlara çözüm olmaktan çok zulüm kapısı olabiliyorlar.
Zorlanan insanların çoğunun temel dereceli, sade, sıradan bir insan olmayı bırakıp; kendilerini başka bir kişiliğe ve dolayısıyla davranışlara itmelerinden kaynaklanıyor. Kendini unutup, iç zenginliklerini karartıp olması gereken yahut beklenen rollere giren insan, bir anlamda kendisi olmaktan uzaklaşıyor. Yani insan, kullanım amacının dışına çıkıyor. Kısacası yeryüzünde bulunma amacının, diğer ifade ile varlık amacının dışına çıktığı için zorlanıyor.
Yolunu şaşırmış insanların çoğuna bakıyoruz ki, dünyayı kurtarmaya çalışıyorlar. En büyük zanaatkâr olmalı, en yüksek cirolu şirketin sahibi olmalı, şan, şeref ve şöhretle herkesi geride bırakmalı gibi bireysel gerekçelerle; kabul edilebilir çalışma alışkanlığı ve stresin çok üzerinde bir yüke giriyorlar. Sonra da bunu kaldıramıyorlar. Belki çok paraları, malları, şöhretleri oluyor ama kendilerini, maddi ve manevi ruh sağlıklarını yitiriyorlar.
Bir de yılların eskittiği bedene uyum konusu var. Yılların izleri bedende kendini gösterdikçe insan zorlanır. Hayatı, doğum ve ölüm arasındaki bir çizgi gibi görenlerin bu konulardaki zorlukları çok daha fazladır. Oysaki hayata doğumdan önceki hesap dönemlerini de kapsayacak perspektifle bakabilenler; fizik olarak yaşlandıklarında ruhsal, zihinsel ve duygusal olarak yaşlanmaz ve zorlanmazlar.
Gelelim zorlanan insanın nasıl iyileşeceğine. Nasıl ki cep telefonu için fabrika ayarlarına dönüş diyoruz, insan için de durum aynıdır. Telefon üretilirken standart dönemleri var. Ama her kullanıcı kendine özel yüklemeler yapar. Farklı farklı programlar yükler. Ve zamanla zayıflar alet. Böyle olunca ne yapıyoruz? Üzerindeki fazlalıkları atıp ilk zamana yani telefonu fabrika çıkış ayarlarına döndürüyoruz. İnsan için de süreç aynı. Bizim fabrika ayarımız, ilk numunemiz, ilk babamız belli: Hz. Âdem.
İlk insan Hz. Âdem’in; binlerce yıllık bir insanlık tarihini, kültürünü, geleneğini yoklamak, öğrenmek, yaşamak gibi bir derdi yoktu. Kendisine bağışlanan sade bir beden ve ruh ile yaşamaya çalıştı. Eşini buldu ve hayatını kurmaya çalıştı. Önceki yaşantıları bilmediğinden kendi hatalarının cezasını çekti. Ve ruhunun önde, belirleyici, yol gösterici olduğu bir hayat yaşadı. Ama ondan sonraki insanlık tarihi ruhun önderliğine gölge düşürdü.
Hz. Âdem’in çocukları bile kıydılar birbirlerine. Kabil, öz kardeşi Habil’i öldürdü. O hâlde mademki günümüz insanı zorlanıyor; hayatın bütün karmaşasının içinde biraz durmalı, ilk fabrika ayarlarına dönmeli. Yani kendisinin ya da insanlığın öne çıkardığı modeli, maddi istekleri, arzuları elinin tersiyle bir kenara bırakıp yeniden fabrika ayarlarına dönmeli.
Hz. Âdem olabilmeli yeniden. Böylece zorlanan benlikten, kabaran umutsuzluktan, göğüs gerilemeyecek stresten kurtulmak mümkündür. Fabrika ayarlarına dönmeli ve kaybettiğimiz sade, sıradan iç dünyamız ile yeniden buluşabilmeliyiz. ‘’Hep’’ ve ‘’şey’’e aday olmayı bırakıp ‘’hiç’’e aday olabiliriz ve fabrika ayarlarını yakalayarak, sıfır merkezle buluşabiliriz. Hiçliğin dayanılmaz hafifliğini yeniden hissedebiliriz…